“Neolitikleşme” olarak adlandırılan bu sürecin nerede ve nasıl başladığı sorusunun uzun yıllar Yakın Doğu’nun kurak ve yarı kurak bölgelerinde aranmıştır. 1900’lerin başında Neolitik Çağ’ın başlangıcı, tarımın başlangıcı ile eş değer tutulmaktaydı. Gordon Childe, “Neolitik Devrim” olarak tanımladığı bu süreç için gerekli koşulların Yakındoğu, Güneydoğu Asya ve Orta Amerika olmak üzere üç çekirdek bölgede birbirinden bağımsız olarak ortaya çıktığına inanıyordu. Bunun yanı sıra Eski büyük uygarlıkların Mezopotamya ve Mısır’da gelişmesine dayanarak “vaha kuramı” olarak bilinen önerisinde Fırat, Dicle ve Nil Vadisi gibi büyük akarsu boyları ile bu bölgedeki vahaların üretim devriminin gerçekleşmesinde önemli bir etken olduğunu savunuyordu.
Gordon Childe’ın da etkisinde kalan R.J. Braidwood, Tevrat ve İncil’deki öyküleri de dikkate alarak “bereketli hilal” olarak tanımladığı bölge üzerinde yoğunlaştı. Söz konusu bölgenin en belirgin zenginliği tahıla dayalı tarımdır. Yerleşik yaşama geçişte tahıla dayalı tarımın etkili olduğu görüşü de bu şekilde oluşmuştur. Ancak araştırma ilerledikçe bu kuramda çelişkiler olduğu anlaşılmıştır. Çiftçiliğin temelini oluşturan buğday, arpa ve mercimekgiller ile koyun, keçi, sığır ve koyun gibi hayvanların yabanıl ataları dağlık bölgelerde bulunmakta, Mezopotamya ve Nil Vadisi bunların doğal yaşama bölgesi içine girmemektedir. Böylece iklimin ılımanlaştığı Pleistosen Dönem’den Holosen Dönem’e geçişte ilk tarım topluluklarının bol yağış alan dağ eteklerinde yaşamış oldukları sonucuna varılmıştır. Bu doğrultuda araştırmaların Toros ve Zagros Dağları’nda eteklerinde yoğunlaşması gerekmekteydi. 1950’lerin başında özellikle Güneydoğu Torosların eteklerinde keşfedilen Arkeolojik yerleşme birimlerinde tarımcı olmayan toplulukların yaşadığı ortaya konmuş, böylece bu sürecin yöresel farklılıklar gözetilerek yeniden ele alınması gerekmiştir. Buna göre Neolitik Çağ’ın ani bir değişim sonucu değil, yavaş yavaş ve kültürel bir birikim sonucu başladığı soncuna varılmıştır.
Anadolu’daki Neolitik Çağ araştırmalarının azlığı nedeniyle 1960’ların ortalarına kadar Anadolu’nun ilk köy yerleşmelerinden oluşan çekirdek bölgenin dışında kaldığı düşünülmekteydi. Ancak araştırmaların yön değiştirmesiyle birlikte bu çekirdek bölgenin sınırları İç Anadolu’yu da içine alacak şekilde genişlemiştir. Özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapılan kazılar ve araştırmalarla Anadolu’nun önemi göz ardı edilemez duruma gelmiştir.
Kaynakça:
Balkan-Atlı, N., “Neolitik: Bir Araştırma Sürecinin Sorunları”, TAY – Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri-2: Neolitik, Ege Yayınları, İstanbul, 1997.
Sevin, V., Eski Anadolu ve Trakya, Başlangıcından Pers Egemenliğine Kadar, İstanbul 2003.
